Açıklama : |
İstiklal Caddesi bugüne kadar envai çeşit insana ev sahipliği yaptı. Orada her cinsten, her ırktan, her tarzdan insana rastlamak mümkün. Kod adı Mehmet olan Cüneyt'le de orada yürürken karşılaştım. Galatasaray Lisesi'nin önünde uzanmış gelen geçen binlerce insanı umursamadan uyuklamaya çalışıyordu. Onu gören herkes ilk başta duraksıyor, şaşkın bir yüz ifadesiyle onu süzdükten sonra başını sallayarak yoluna devam ediyordu...
Yanına yaklaşıp bir kaç kare fotoğrafını çekerken başını yavaş yavaş kaldırıp gözlerimin içine baktı. ''neden fotoğrafımı çekiyorsun, çekme'' diye bir tepki bekliyordum ki, kısık bir sesle ''benim bu halimi gazeteye mi vereceksin'' diye bir cümle döküldü susuzluktan kuruyan dudaklarından...
Biraz ürkek ve mahçup bir edayla, ''Hayır, eğer fotoğraflarını çektim diye rahatsız olup bana kızdıysan hemen şimdi hepsini silebilirim'' dedim. İyi niyetim hoşuna gitmiş olmalı ki hafif bir gülümsemeyle; ''Sen bilirsin, silmek istemiyorsan silme zaten herkes uzaktan çekip gidiyor'' dedi. Fotoğraflarını silmedim ama onu o şekilde bırakıp oradan uzaklaşmak ta istemiyordum... O durumdaki bir insana bir ihtiyacın var mı diye sormak aptalca olacaktı ama onun için birşeyler yapmak istiyordum. Karnın aç mı, hadi gel beraber yemek yiyelim dedim kabul etmedi, para uzattım onu da istemedi. içki istiyorsan sana içki alayım deyince işte içimi acıtan cevabı o anda verdi. ''Ben sadece bir bardak çay istiyorum...''
Çok şaşırmıştım çünkü daha önce yine ona benzer kişilerle karşılaşmış ve içki talebimi hiçbirisi geri çevirmemişti. Hemen Galatasaray Lisesi'nin yanındaki çay ocağına gidip plastik bardak ta çay alıp yanına döndüm. Beni görünce yüz ifadesi değişti ve mutlu olduğu gözlerindeki parıltıdan anlaşılabiliyordu. Şekerini çayına katıp yavaş yavaş karıştırırken, ''Hadi gel şu arka tarafta oturup biraz sobet edelim'' diye teklif ettim. Teklifimi kırmadı ve üzerindeki sıkıntıyla dolu siyah naylonun verdiği ağırlıkla, yavaş yavaş yerinden doğrulup benimle yürümeye başladı...
Onunla sohbet etmeye başladığımızda biraz ürkek ve çekingendi. Cebimden çıkardığım sigaradan bir tane yakarken ona da uzattım, önce bana sonra uzattığım sigraya baktı ve utana sıkıla uzattığım sigaradan bir tane yaktı... sigarayı içerken derin nefesler almıyor, sanki yaşadıklarıyla dalga geçer gibi aldığı her hafif nefesten sonra sigarasına ve elini ısıtan plastik çay bardağına bakıyordu...
Gururlu bir gençti, sokakta yaşıyordu, kendi gibi adının da kirlenmesini istemediği için gerçek adını kimseye söylemiyordu. Biraz ısrar ettiğim zaman adının Cüneyt olduğunu söyledi kod adı Mehmet... Bana memleketi olan düzceyi ve ailesini anlattı. sürekli ailesinden şiddet gördüğünü söylüyordu ve nedenini bilmeden abisi ve babası tarafından zorla mahallenin en psikopat kızıyla evlendirilmişti. Oysa ki bize zorla evliliğin sadece doğu ve güneydoğuda yaşandığını anlatıyordu, televizyon kanalları ve gazeteler...
Daha evliliğinin ilk zamanlarında eşi ondan esrar istemiş ve ilk kavgaları öyle başlamıştı. bu şekilde yaşayamayacağını anlamış ve bütün herşeyi bırakıp istanbula kaçmış. Eşi de mahalleden bir arkadaşına kaçmış sonra... istanbula geldiği zaman ayakkabı boyacılığı yapmaya başlamış, arada simit satıyor ama kalacak yeri olmadığı için yine sokaklarda kalıyormuş. Bir süre sonra psikolojisi bozulmuş ve tinerci arkadaşları tarafından tinere alıştırılarak sokakların o acımasız iğrenç gerçeğiyle tanışmış. Bunları anlatırken bazen duraksayarak uzun uzun düşünüyordu, sanki onları yeniden yaşıyormuşcasına gözleri nemleniyor daha sonra yine devam ediyordu. Çok doluydu ama dudaklarından dökülen kelimeler onu ifade etmeye yetmiyordu...
Hayatına o şekilde devam edemeyeceğini anlayan Cüneyt tineri ve sokakları bırakıp temiz elbiseleriyle su satmaya başlıyor. Ama ne yazık ki önceden bulaştığı sokak hayatı ve arkadaş dediği kişiler onun yakasını bırkamıyor... Köşe başlarında çok defa tinerciler tarafından bıçaklanıp cebindeki paralar alınıyor, su satarken zabıtalar tarafından tartaklanıyor ve bunalım bir sürece yeniden girip bu defa kimseyle konuşmamaya başlıyor...
Geceleri yatmak için inşaatlara gizlice girip orada bulduğu kağıt ve süngerleri yakarak ısınmaya çalışan Cüneyt, o dumanın vücudunda bıraktığı kara is'le yaşamaya alışmış artık. Neden Yıkanmıyorsun diye sorduğum da şimdi yıkansam akşam yine aynı haldeyim diye cevap veriyor gülümseyerek...
Peki bu hayattan kurtulup insanların arasına karışarak temiz bir şekilde yaşamak ister misin diye soruyorum. ''Ben insanlara güvenmiyorum'' diyor. Neden diye sorduğumda verdiği cevapla ne kadar haklı olduğunu anlıyorum. ''Herkes bize vaatlerde bulunuyor, seni kurtaracam diyor, bir iki lira önümüze atarak bizi bu hayattan kurtaracaklarını sanıyorlar. Ama biz onlardan para falan istemiyoruz boş vaatlerde bulunmalarını istemiyoruz. Çalışabilecek bir konumdayken bu şekilde temebelleştirilip hazıra alıştırılmak istemiyoruz. bize iş versinler çalışma fırsatı versinler ve insan gibi davransınlar, sadece bu durumda olan ben değilim benim gibi bir sürü kişi var. Bu şekilde yaşamaktan zevk mi alıyoruz sanki.'' diyor. Susuyorum...
Sokaklarda Cüneyt ve Cüneyt gibi yaşayan o kadar çok insan var ki, her birinin öyküsü bir diğerinkinden farklı ama hepsinin kaderleri aynı ve sonları meçhul... Eğer bu insanlara yardımcı olmayıp onları görmemezlikten gelirsek düştükleri durumdan bizlerde sorumlu olacağız... |