» Fotoğraf Galerisi |
Ayın Konusu |
Bitkiler |
Dijital Çalışmalar |
Hayvanlar |
İnsan |
Macro |
Manzara |
Netfotograf Özel |
Sanatsal - Teknik |
Siyah Beyaz |
Su Altı |
Şehir - Mimari |
Yaşam |
Yetişkin |
Diğer |
|
|
|
» Fotoğrafça | Pentax Ve Nikon Perde Sayısı Öğrenme
| Perde Sayısı (çekim sayısı, shutter count, actuation count) bir fotoğraf makinesinin durumu hakkında bilgi veren, otomobillerdeki "kilometre" kriterine karşılık gelen veridir. Özellikle ikinci el makine alımında, makinenin ne kadar çok kullanıldığını anlamanın en temel verilerindendir. Ancak perde s... | Devamı » |
|
» Aktif Üye/Ziyaretçi |
Üye:
sezgin72,
(1)
|
Ziyaretçi: 5876 |
|
Toplam Üye: 282605 | Dün: 1 | Bugün: 0 |
|
|
Fotoğraf Arama
|
|
Son Kale
|
|
Fotoğrafın büyüğünü ve exif bilgilerini görüntülemek için fotoğrafın üzerine tıklayın |
|
akaahmet
Portfolyo için tıklayın
|
Son Kale |
Makina : |
Canon EOS 350D / Digital Rebel XT
|
Objektif / Filtre : |
18-55 /uv |
Kategoriler : |
Kültürel Miraslarımız
|
Eklenme Tarihi : |
8 Ocak 2009 |
Görüntülenme : |
1266 |
Açıklama : |
Bosna Hersek'te son kalemiz. Poçiteli... Fotoğraf sanatçısı bir arkadaşımız, buralar hakkında bilgi verilmesini önerdi. Ben de, gezi yazımı ilave ettim.
UZAKTA KALMIŞ BİR AKRABA(M) GİBİ BOSNA
‘Allah’a emanet edilmiş asil insanlar ülkesi’ olarak tanımlanıyor Bosna Hersek. Gururlu ve hüzünlü insanlar memleketi…
Askerlikten sonra gördüğüm rüyaların birçoğunda Bosna Hersek’te çatışmalarda buluyorum kendimi. Hikaye Yazarı Bekir Cevizci kardeşimin deyimiyle ‘uzakta kalmış bir akrabam gibi’ geliyor Boşnaklar. Attila İlhan’ın “Kesik birer kol gibi yalnız…” mısraı anlatabilir olsa olsa o toprakları. Bosna için yazılmışçasına tekrar edip duruyorum. Saraybosna’nın kurtuluş yıldönümü kutlamaları için Konya Büyükşehir Belediyesi’nin davetlisi olduğumu öğrenince uçuyorum sevinçten.
Bosna deyince, hasta döşeğinde “Öldüğümde beni şehitlerin arasına gömün” diyen Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç geliyor aklımıza. Bir önceki ziyaretimizde bizleri karşılayan Bilge Kral’ın, Kovaci Şehitliğindeki mezarını ziyaret ediyoruz bu defa. Aliya’nın Türk bayrağı görüntüsündeki anıt mezarından başkent Saraybosna’ya akan küçük ırmak, şehitlerin kanını temsil ediyor gibi. Sağ elini kalbinin üzerine koyarak, “Kalbimizdesin Aliya” dercesine 24 saat nöbet tutuyor Boşnak askerler. Vefatına kadar sadece 350 Euro maaşla süren hayatında tüm Müslümanlara kararlı bir direncin neler kazandırabileceğini öğreten İslam düşüncesinin son asırdaki Bilge Kralı Aliya’nın kabri başında Kuran-ı Kerim okuyor ve dua ediyoruz.
Saraybosna’da kaldığımız sürece her akşam, Tarihî Başçarşı’daki Saraybosna Sebili’ne uğruyoruz. Sebilden su içenlerin tekrar ziyaret edebileceğine inanılıyor buraları. Şehrin ortasından akan nehrin kenarında iki yapı dikkatimizi çekiyor. Milli Kütüphane ve İnat Kuca… Başçarşıya çok yakın olan Milli Kütüphane, savaş yıllarında Sırpların en yoğun saldırısına uğrayan yerlerden biri olmuş. 2 milyon kitabın yakıldığı kütüphanede binlerce kitap da kumlarla kapatılarak kurtarılmış. Bir diğer yapı da İnat Kuca… İlginç bir öyküsü var İnat Kuca’nın. Milli Kütüphane’nin bulunduğu yerdeymiş -sonradan ‘inat evi’ olarak adlandırılan- bu bina. Kütüphane inşaatı için binanın yerini istemişler konut sahibinden. O da inat etmiş vermemek için… Nehrin karşı tarafına binanın aynısı yapılarak ikna etmişler adamı. Bir de köprü inşa etmişler yanıbaşına…
Başçarşı'da dolaşırken ekipten bazıları, akşam buraya Cevab yemeğe geleceğini söylüyor. Muhalifiz ya, hiç düşünmüyorum bile nasıl bir şey bu Cevab! Başçarşı’da Türk ve Boşnak bayrağını iç içe gördüğümüz Morica Han’da Kafa Bosniska içiyoruz -Türk kahvesinin farklı bir versiyonu olmalı- Mustafa Arslan, Adem Alemdar, Hakkı Biçer, Osman Başeğmez ile birlikte… 1993’lü yıllarda Konya radyolarının çevirip çevirip çaldığı ilahiler geliyor kulağımıza…
Hemen her cami ve kalede Osmanlı’nın imzasını görüyoruz Bosna Hersek’te. Camisi, medresesi ve hamamıyla tam bir Osmanlı kenti olan Poçiteli’de duygu dolu anlar yaşıyoruz. Adriyatik Denizine 30 kilometre mesafede bir son Osmanlı kalesi burası. Neretva Nehri kenarında kurulmuş taştan çatılı evlerle bezeli kent, “Yüzüklerin Efendisi” filmini kıskandıracak bir manzaraya sahip. Önünde fetih yıllarından kalma bir ardıç ağacının bulunduğu Hacı Ali Camiini ziyaret ediyoruz. Cami imamının getirdiği Türk bayrağı ile Osmanlı Kalesine doğru bir hatıra fotoğrafı çektirip, buruk bir sevinçle ayrılıyoruz buradan. Kim bilir belki bir daha görme imkanımız olamayacak o toprakları. Ayrılık hüznü, bir türküyle perçinleşiyor valimiz Osman Aydın’ın gözlerinde.
Blagay Tekkesi’ni ziyaret ediyoruz sonra. Mostar'a yakın sayılabilecek bir yerde burası. Mevlevî dervişlerinin kurduğu tekke, hâlâ işlevini sürdürüyor. Böğründen bir nehir akan dağa sırtını yaslayan tekkede vakit namazını kılıp lokumla kahve içmek için aşağı iniyoruz. Bir ‘fes’ hikayesi yaşıyoruz burada. Ekipteki genç arkadaşların hoşuna gidiyor bu. Galip Marlalı’nın “Fesüphanallah” demesiyle ‘fes’le ilgili kelime ve deyim üretme yarışması başlıyor. Ahmet Akbıyık, “Fese giren şemsiye açılmaz” derken, Mehmet Gülüm, “festir git” diye ekliyor ardından. Feslas (Petlastan mülhem), Fesleğen… Adam fesetti…. Sonunda ‘festik gibi bir yazı çıkarırsın’ gibi ifadeler uzayıp gidiyor.
En sarp dağları bile bir bıçak gibi kesiyor yollar. Osmanlılar döneminde Halep’e Bosna’ya yapılan altyapı bir başka yerde yok.
Bir önceki seferde göremediğim Mostar’ın kartpostal görüntüleri geliyor gözümün önüne. Mostar, savaş yıllarında Sırplar tarafından yıkılan köprüden almış adını. Most, Boşnakça’da köprü demekmiş…
Mostar yolunun gerdanlığı diyebileceğim Neretva Nehri kıyısından ilerlerken, buraları Konya ve Karaman’dan gönderilen Alperenlerin İslam’ın engin güzellikleriyle fethe hazır hale getirdiklerini söylüyor rehberimiz. Mimar Sinan’ın tüylerimizi diken diken eden Mostar Köprüsü nihayet karşımızda… Neretva Nehri üzerindeki bu köprü büyülüyor insanı. 9 yıl gibi uzun bir sürede (1557-1566) kesme taşlardan yapılmış bu köprü, güzelliğinden dolayı “taş kesilmiş ay” olarak tanımlanmış Boşnak kardeşlerimiz tarafından. Osmanlı emaresi olduğu için Savaş yıllarında yerle bir edilmiş Sırplar tarafından köprü. Sonra da bir Türk inşaat firması tarafından aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş. Köprünün üstüne çıkıp etrafa baktığımda kendimi bir başka dünyaya ışınlanmış gibi hissediyorum. Sanki, dünyanın dışında bir yerlerdeyim… Bu masal şehir büyük bir güçle kendine çekiyor beni.
Saraybosna’ya dönüşümüzde Markal Semt Pazarı’nın önünden geçiyoruz. Evine yiyecek götürmek için alışveriş yapan onlarca masum Müslüman’ın canını alıyor bir katil bomba burada. Bir Savaş anıtı gibi hâlâ öylesine…
Gezinin üçüncü gününde, Prensa Köprüsü’ne geliyoruz. I. Dünya Savaşı’na ilk adımın atıldığı yer burası… İki kişinin öldürülmesiyle başlayan olaylardan sonra yüz binlerce insanın ölmesine, haritaların değişmesine sebep olan ilk kan buruda dökülmüş. Bozulan kent siluetinin yerine kargaşanın yansıdığı bir alan burası. Sade bir törenle, Suada Dilberoviç ve Olga Sucic için Milyatska nehrine çiçekler atıp, savaşta ölen bin 500 çocuk için yaptırılan anıta geçiyoruz, oradan da Büyükşehir Belediye Başkanımız Tahir Akyürek’in çelenk koyacağı Sönmez Ateş Anıtına…
Konya-Saraybosna Kültür ve Eğitim Merkezi’nde gerçekleştirilen sergi açılış programında, Selçuk Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olan Sanel Musoviç ve arkadaşının yazdığı duygu yüklü şiiri dinliyoruz: ‘Benim biricik vatanım Bosna Hersek’tir, başka bir ülke olamaz/ Benim vatanımın annesi Türkiye’dir başka bir ülke olamaz” diye biten bu şiir Belediye başkanlarından askerlere, Bakanlardan, Kanton Başbakanlarına kadar herkesi ağlatıyor.
Dördüncü günde İgman Dağı’na çıkıyoruz. Öğle yemeğini orada yiyeceğiz… Savaş öncesinde kayak olimpiyatları yapılmış orada, 1984’te… Harika bir manzara… Dönüşte şehitlikleri ziyaret edip Bosna Nehrinin kaynağı Vrelo Bosna’ya uğruyoruz… Cennetten bir yansıma gibi...
Gezinin son gününde at üstünde sefere giden Osmanlı yiğitlerini hayal ettiğimiz Travnik’teyiz. Nereye baksak Konya’dan bir semt görüyorsunuz orada. 1. Dünya Savaşına kadar kullanılan Travnik Kalesi’ndeki camisi yıkılmış minare, bir kirpik oluyor gözlerimizde… Bu manzara, bir başka yerde daha burmuştu kalbimizi; yeni yapılmış bir minare, tek başına… Camisi Sırp topraklarında kaldığı için mahkeme kararıyla yıktırılmış. Yoğun program nedeniyle hatırlamıyorum nerede olduğunu…
Savaş sonrasında Bosna Hersek’i camilerle donatmış İslam ülkeleri. Sokaklarda, işyerlerinde, hatta hemen hemen her camide gözümüze değen Osmanlı sancağı ve Türk bayrağı, kendi ülkemizdeymişiz gibi sevinç veriyor. Kendi ülkemizde göremesek de bu manzarayı! Her sokak başında tanıdık bir yüzle karşılaşıyorsunuz adeta. ‘Buyurun, bir kahvemizi için’ diyorlar. Türk olduğumuzu söyleyince, yıllardır göremedikleri bir aile yakınına sarılır gibi kucaklayıp “Elhamdülillah” diyorlar. ‘Türk’ ile ‘İslam’ onlar için aynı anlama geliyor. Başçarşı’da bir camide 10 yıl önce tanıştığımız Hafız Vehbi hocayla yeniden görüşüyoruz. İstanbul Üniversitesi’nde okutuyormuş kızını. “Gönül bağımızı kimse koparamaz” diyor Vehbi hoca. Dünyanın belki de hiçbir ülkesinde o kadar sıklıkla duyamadığımız bir ifadeyle ayrılıyoruz: “Allaha emanet!”…
Konya trafiğinin on katını çeken caddelerde, karşıdan karşıya geçerken bütün araçlar duruyor, gülümseyip selam veriyor sürücüler… İlk kez Saraybosna’da gördüğüm troleybüsler dikkatimi çekiyor. Konya’da tramvay hattı döşenemeyecek semtlerde uygulanabileceğimiz bir ulaşım imkanı sunuyor bu araçlar.
Boşnaklara savaş tazminatı ödemesi beklenen Sırpların, savaş suçlusu olarak aranan liderleri Milosoviç’i öldürüp davanın düşmesini sağlaması, o coğrafya üzerinde oynanan oyunun sadece bir perdesi…
Keskin nişancılardan korunmak için, şehit cenazelerinin geceleri evlerin bahçelerine defnedildiğini anlatan bir anne, gözyaşlarına hakim olamıyor.
Eski ve yeni şehir olarak ikiye ayrılan Saraybosna’ya komünizm döneminde bir tek cami bile yaptırılmamış. Savaş sırasında camilerin yakılıp yıkılmasıyla silueti değişen şehri Müslüman ülkelerin yaptırdığı camiler yeniden güzelleştirmiş.
Yıllarca Bogomil oldukları, için Sırplar ve Hırvatlara karşı mücadele eden Boşnaklar, Fatih Sultan Mehmet Han’ın fethinden sonra da Müslüman kimlikleriyle karşı durmuşlar… Anlatıldığına göre fetihle birlikte 3 bin aile topluca Müslüman olmuş Bosna Hersek’te…
Yugoslavya kurulduktan sonra Tito’ya karşı direnen Boşnaklar, Yugoslavya dağıldıktan sonra da bağımsızlıkları için bir savaşın içinde bulmuşlar kendilerini. Aliya İzzet Begoviç önderliğinde Avrupa’nın ortasında verdikleri son direnişle tarihteki yerlerini yeniden almışlar.
Onca vahşete sessiz kalan Avrupa, son direnişten duyduğu rahatsızlığı, Boşnakları Dayton Antlaşması’yla federatif bir yapıda sokarak göstermiş. Sırbistan ve Hırvatistan gibi bağımsız bir devlet olmasına izin vermemiş Bosna’nın. En kötüsü de soykırımlara maruz bırakıldıkları katilleriyle komşuluk yapmak gibi büyük bir işkenceye tabi tutulmuş Boşnaklar.
Ilıca bölgesinde, havaalanının hemen yanıbaşında olduğu söylenen Saraybosna Tünel Müzesi’ni ziyaret etme imkânımız olmuyor. Anlatıldığına göre, elektrik, yakıt ikmalinin ve giriş çıkışların yapıldığı, savaşta büyük rol oynayan bir tünel burası. Nasip olursa bir başka sefere…
|
İp : |
88.***.**1.146 |
|
|
|
|
|
Son Kale yorumları |
|
fkocaeli üye (Amatör) İstanbul
|
Gerçekten çok nefis olmuş arkadaşım,çok güzel kadraj,yerde güzel seçilmiş,emeğine sağlık tebrik ediyorum. |
|
Tarih: 8 Ocak 2009, 11:08 - İp: 88.***.**4.122 |
|
----------------
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
byrt üye (Haber Fotoğrafçısı) Yurtdışı
|
ELINE SAGLIK. COK GUZEL BIR KADRAJ... |
|
Tarih: 8 Ocak 2009, 11:24 - İp: 217.***.**7.164 |
|
----------------
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
esrafet üye (Amatör) Eskişehir
|
evet bilirim oraları..
zenica,mostar,sarajova,tuzla,bihaç,jablanica, daha bir çok yerleri görmüştüm..yıl 1994 haziran ayından 1995 ylı ortalarına kadar barış gücü askeri olarak oradaydım.oraları anlatılmaz güzellikte yerler,gidip yakından görmek gerekir diye düşünüyorum..bir çok tarihi kültürrleri bağrında taşıyan bosna hersek avrupanın tam ortasında yaşayan bir türk ananesidir.buralarda ne varsa aynısı oralarda mevcut..osmanlı dan günümüze erişebilen tarihi kaleler,köprüler,hanlar,hamamlar,cami ve imarethaneler tartışılamaz güzelliktedir. bu kalenin nerede olduğunu belirtmeniz konu içeriği açısından daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
emeğinize ve gören gözlerinize sağlık olsun.ışığınız bol olsun..
oralardan başka çalışmalarınızı da bekliyoruz.benim galerimde savaş yılların dan bir şehir görüntüsü var. bakanızı tavsiye ederim...esen kalın... |
|
Tarih: 8 Ocak 2009, 11:57 - İp: 88.***.**6.16 |
|
----------------
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
boracinar üye (Amatör) Balikesir
|
açı ve kadraj muhteşem olmuş dostum. dengeli ve seyri çok güzel bir kare. emeklerinize sağlık. |
|
Tarih: 8 Ocak 2009, 14:25 - İp: 88.***.**3.121 |
|
----------------
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
husmenaga üye (Meraklı) İstanbul |
Ah bir de okunabilecek uzunlukta bir yazı olsaydı
inşallah bir ara okumak nitetindeyim unutmazsam ...
fotoğrafı da beğendiğimi ifade edeyim
tebrikler |
|
Tarih: 8 Ocak 2009, 14:53 - İp: 212.***.**1.146 |
|
----------------
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
oguzhanman üye (Amatör) İstanbul
|
tebrikler , çok başarılı bir fotoğraf. |
|
Tarih: 8 Ocak 2009, 23:28 - İp: 78.***.**0.166 |
|
----------------
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
aytac_39 üye (Doğa Fotoğrafçısı) Kırklareli |
Çok net ve harika kadrajlanmış bir kare emeğine sağlık kutlarım |
|
Tarih: 10 Ocak 2009, 03:01 - İp: 85.***.**7.237 |
|
----------------
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
mfdemirhan üye (Amatör) İstanbul
|
Güzel bir fotograf. Sadece kale değil, çevre dokusu da aktarılmış. Gökyüzündeki belli belirsiz bulutlar fon boşluğunu güzelce doldurmuş.
kardajdaki yeryüzü/gökyüzü oranı gayet tutarlı.
Tebrik ederim, oldukça başarılı bir kale fotografı olmuş. |
|
Tarih: 13 Ocak 2009, 23:38 - İp: 85.***.**7.133 |
|
----------------
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Sayfa(lar):
1 |
|
|
*Netfotograf Fotoğraf Galerisi'ndeki fotoğrafların tüm hakları ve sorumluluğu fotoğraf sahiplerine aittir.
Fotoğrafların sahiplerinden izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
|
|