Fotoğraf Galerisi - Netfotograf fotoğraf paylaşımı platformu
  Anasayfa Foto Haber Donanım Forum Foto Market Fotoğraf Galerisi Seri İlanlar Eğitim Fotoğraf Gezileri Reklam İletişim
fotoğraf galerisi
 
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni Hatırla:
Yeni Üye / Şifremi Hatırlat
Tozlaşmalar Zamanı.... - Fotoğraf: Şerafettin Çalışır DOKUNMA - Fotoğraf: Ali Tuzcu KapıdaKiler - Fotoğraf: Cemal Sepici Duel 2 - Fotoğraf: Erol Özdemir Ufkumda batmayan güneş - Fotoğraf: Bekir Karaca
19 Nisan 2024, Cuma
» Fotoğraf Galerisi
  Ayın Konusu
  Bitkiler
  Dijital Çalışmalar
  Hayvanlar
  İnsan
  Macro
  Manzara
  Netfotograf Özel
  Sanatsal - Teknik
  Siyah Beyaz
  Su Altı
  Şehir - Mimari
  Yaşam
  Yetişkin
  Diğer
 
 
» Fotoğrafça
Titreşim Önleme Sistemi Yararlı Mı?
ocaklilarAşağıda görülen her iki fotoğraf da, aynı ortamada ve aynı değerler ile çekilmiştir. (Yetersiz ışık şartları, Perde Hızı: 1/8, Diyafram: 2.8, ISO 50)      Makinenin, yetersiz ışık şartları nedeniyle ISO yu yükseltememesi ve her iki fotoğrafta da aynı perde hızı ve diyafram değerl...
Devamı »
 
» Aktif Üye/Ziyaretçi
Üye: ertugrulkoca, gokhanbarkin, tatli, (3)
Ziyaretçi: 1588
 
Toplam Üye: 282358
Dün: 2
Bugün: 2
 Fotoğraf Arama
 

Koza’nın Kapıları

Koza’nın Kapıları
 

Fotoğrafın büyüğünü ve exif bilgilerini görüntülemek için fotoğrafın üzerine tıklayın


milagro

milagro

Portfolyo
için
tıklayın

Koza’nın Kapıları

Makina : Samsung S630
Objektif / Filtre :
Kategoriler : Mimari
Eklenme Tarihi : 31 Temmuz 2010
Görüntülenme : 1455
Açıklama :

Koza Han'ın dört girişi vardır. Girdiğiniz kapı sizi ele verir. Ulucami tarafındaki alçakgönüllü kapıdan girdiyseniz, muhtemelen şehre yabancısınız; turistik bir merakla girdiniz. Belki şehre aşinasınız ama oturmaya niyetiniz yok. Hanın ikinci katındaki ipek satıcılarıyla işiniz var; ödenmemiş bir senedin ya da ipek bir eşarbın peşindesiniz.
Kapalıçarşı tarafından girdiyseniz soluklanmaya ihtiyacınız var demektir. Bir sünnet ya da düğün töreni için Kapalıçarşı'nın çalkantılı kalabalığına dalmayı göze aldınız ve her zaman olduğu gibi evdeki hesap çarşıya uymadı. Hem kalabalıktan hem de harcadığınız paranın hesabını tutmaya çalışmaktan yorgunsunuz. Yanınızda eşiniz, şımarık sünnet çocuğu ya da mahşeri bir kalabalık eşliğinde, nazı aleme sığmayan müstakbel gelin hanım var. Kendinizi Koza Han'a atıp, avlunun ortasındaki küçük mescidin şadırvanından yayılan serinlikte soluklanmak ve sinirlerinizi yatıştıracak bir kahve içmek istediniz. Hakkınız var: Yaşamak derdinden yorgun düşenlere devadır bu mekan. Eğer Orhan Camii'nin aralığındaki kapıdan girenlerdenseniz, sizin almakla, vermekle, gezmekle işiniz yok. Öğrencisiniz ya da öğrenciliğinizin hatıraları çok taze. Köşedeki fırından simit, açma, bir şeyler alıp Koza Han'ın iç avlusuna attınız kendinizi. Öyle ısrarlı bir müdavimsiniz ki, çay ocağındaki garson ne istediğinizi sormaz bile: Simidinizi ıslatacak çay anında masanıza gelir. Çay ocağının sahibi her gelişinde yirmi çay içen sizin gibi bir deliyi sevmeyecek de kimi sevecek? "Çoktandır görünmüyorsun abi/abla" der; "çoktandır" dediği evvelsi gündür.. Kumrularla, ortadaki kocaman çınarın oyuk karnını mesken tutmuş kedi ailesi ile sohbetten sonra sıra duvarlarla bakışmaya gelir. Yüksek taş duvarlara kadim zamanların seslerini ve kokularını duymaya çalışarak sevgiyle, bıkmadan bakarsınız. İki taşın arasındaki harçta yaşama inadını sürdüren bir iki cılız bitkiyi, size bulaştırdıkları dirence minnet duyarak gözlerinizle okşarsınız.
Bakışlarınız bir kere daha duvar dibinden kumruların tünediği çatıya kaydığında, bir anda, kimsenin ölçemeyeceği kadar kısa bir anda, anlarsınız; koza örüldü. Ne şehrin keşmekeşi, ne otomobillerin küstah gürültüsü, ne gündelik hayatın hayhuyu ve ne de zaman; hiçbiri aşamaz yüksek, taş duvarları. Her şey dışarıda kalmıştır. İçine girdiğiniz koza sizi modernizmin çılgın atlarından uzak ve tozdan dumandan azade tutar.
Gelirken koltukaltınızda bir gazete ya da bir kitap vardır. Bir kitabı, bir duvarı okursunuz. Arada başınızı kaldırıp oturduğunuz yeri bir çadır gibi kaplayan dev ayva ağacındaki ayvalara bakarsınız. Ya o ayvanın düşerse ne yapabileceğini, ya da mevsimine göre, ayva çiçeklerinin meyveye duracağı zamanı düşünürsünüz. Duvardan okuduğunuz yazılarda, koza satıcılarının ürkek köylü seslerini ve tüccarların yırtık çığırtkanlığını; bazen de nal seslerinin ve kılıç şakırtılarının uzak seslerini duyar gibi olursunuz ama nal seslerinin ve kılıç şakırtılarının ve yorgun atların pöfürtülerinin Bayezit'in atlılarından mı yoksa Timur'un istilacı sürüsünden mi çıktığını asla anlayamazsınız. Mimar Abdul-ulâ bin Pulad Şah öyle bir ördürmüştür ki duvarları, sanki taştan değil; yüzyıllardır olup biten her şeyi; sesleri, kokuları, düşmanlıkları, savaşı, kanı ve hatta beş yüz yıla yakın zamandır tevazu içinde ama dimdik ayakta duran bir bina inşa ettiği için dağ kadar olsa saygı duymaktan kendimizi alamayacağımız kendi gururunu dahi emen, gizleyen sünger parçalarından yapılmışlardır. Ağzı sıkı olmanın bu derecesine hayret ederek sırları bize kapalı olan o duvarlara ehil bir kalemle yazılmış bir muammayı okur gibi bakarsınız. Saygı ve hayranlıkla, ama sadece hissederek. Tüm bunlara kumruların muhabbetli gurultuları eklenir ve siz yazmak yeteneğinde olun olmayın, içinizden bir şiir yazmak geçer. Yazamazsınız ama. Anlarsınız: Kendisi şiir olanın şiiri yazılmaz.
Vakit öğleni bulmuş, çay ocağının bitişiğindeki esnaf lokantasından yayılan yemek kokuları içinizi ezmeye başlamışsa iki seçeneğiniz vardır: Ya esnaf lokantasına girip mevsimi asla ıskalamayan nefis yemeklerin tadına bakacaksınız ya da masanızdan kalkmaya üşeniyorsanız camekânIı arabasında dil söğüş satan ama yıllardır aynı duvarın dibinde aynı yerde durduğu için seyyarlığı kalmayan yaşlı amcadan rica edeceksiniz, masaya servis yapacak. Pastırma gibi ince ince dilimlenmiş söğüş dilin üstüne şaşmaz bir biçimde kekik ve pul biber serpilmiştir ve yanında irice doğranmış soğan ve domates vardır. Garson, yine sormadan, Hızır gibi yetiştirir çayı. Yanında çay olmadan dilin lezzetine varılmaz çünkü. Afiyet şeker olsun. Ama yediğiniz her lokmada o kedi ailesinin de hakkı vardır; hak sahibine hakkını teslim etmeyi unutmayın. Hoş, siz unutsanız bile onlar taş kalplerin suyunu sıkıp oradan rızkını çıkaracak güçte miyavlamaları hatırlatırlar kendilerini.
Sabahtan akşama kadar Koza Han'da oturduğunuzu söyleseniz, size gülebilirler, sakın söylemeyin kimseye. Hem zaten aynı yerde oturuyor değilsiniz ki! Güneş, suratınızı ıstakoz gibi kızartmaya pek meraklı; bir fırsatını bulup ayva ağacının sık yaprakları arasında bir gedik buluveriyor. O sizi aradıkça siz sandalyenizle birlikte masanın etrafında yer değiştiriyorsunuz. Vakit akşamüstüne vardı mı, hiç kaçarı yok, masanın da yeri değiştiriliyor. Garson, "bir dakika abi" deyip masayı çınar ağacının huzur verici yekpare gölgesine çekiyor. İşte o huzur verici gölgede dinleyin ve anlamaya çalışın kapı önüne iki tabure, bir sehpa atmış iki komşu esnaf arasında sadece pul şakırtısı, zar tıkırtısı ve şeş-i yek ve penç-ü se ile dile gelen dostluğu. Koza Han kadim dostlukların yeridir, bu dostluklarda kimseye hep-yek gelmez.
Akşamüstleri çayevinin garsonu ya da handaki kumaş ticarethanelerinden bir genç ortadaki küçük havuzdan kovayla su alıp güneşten kızmış taş zemine serper. Taşların feryadının ardından harika bir serinlik kaplar ortalığı. İşte tam o anda dökülmeye başlarlar akademisyenler, çalışkan öğrenciler, piyasanın bu türlüsünden hoşlanan hoş bayanlar. Çaylar, limonatalar söylenir, garson bu yeni gelenlere size daima öncelik vererek hizmet eder, her masadan başka sözler, başka sesler yükselir. Bir üniversite hocası asistanına son çıkan kitabını över, öğrenciler sara nöbetine tutulmuş gibi siyaset konuşurlar ve kenardaki masalarda aşık çiftler başlarını birbirlerine doğru eğip kim bilir hangi güzel sözlere can verirler. Siz dinlersiniz, sadece dinlersiniz. Dinleyenin de sözün bir parçası olduğunu bilirsiniz.
Okursunuz; ama bu mekanda her kitabın okunamayacağını çoktan kavramışsınızdır. Eski zamanların taş duvarlardan sızan kokusu burada öyle her kitabı okumanıza izin vermez. Burada Huzur okunur, Beş Şehir'in "Bursa" kısmı okunur, şehirlerin ruhu yad edilir. Hilmi Yavuz'dan Şeyh Bedreddin Destanı okunur, "Hüzün ki en çok yakışandır bize / Belki de en çok anladığımız" denir. Aşıksan Attila İlhan, öfkeliysen Attila İlhan, özlüyorsan Attila İlhan okunur: "Gözlerin gözlerime değince / Felaketim olurdu ağlardım" Doğunun zamanla dalga geçen klasikleri de iyi gider hani: Binbir Gece Masalları, Hafız-i Şirazi Divanı veya Fuzuli. Batı rüzgarına kapılanlardansan, Shakespeare okumalısın: Hanın duvarlarının görkemi ve esatiri duruşu sana şatoları ve sarayları hatırlatsın diye.
Ama yok, ben bunlardan hiçbiri değilim, ben dördüncü kapıdan girdim diyorsanız, ben size ne diyeyim? Koza Han'ın iç avluya açılan dördüncü kapısının hem girişi hem de çıkışı sanki ehil olmayan gözlerden gizlenmiş gibidir. Bir şehirle gizli kapıları ve yolları bilecek kadar içli dışlı olmuş birinin rehbere ihtiyacı mı olur? O zaten şehir olmuştur. Onun kendine ördüğü koza, Koza Han'ın meydanına mümkün değil sığmaz!

TANPINAR DENEME YARIŞMASI BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ (2001)/ Yücel BALKU..

Vitrin camından yansımadır.....

Herkesin gönlündekini yaşaması ve yaşatabilmesi dileğiyle...




İp : 85.***.**1.186
   
Koza’nın Kapıları yorumları

sadece gul

sadece gul

üye
(Amatör)

İstanbul

 

İlk fırsatta o hanı ziyaret etmek istiyorum bu güzel sunumdan sonra Deneme fotoğrafı anlatmış, fotoğraf da denemeyi
Tarih: 28 Kasım 2010, 00:42 - İp: 85.***.**0.200
  ----------------
 
 
     

Sayfa(lar): 1 | 2

Gri skala
*Netfotograf Fotoğraf Galerisi'ndeki fotoğrafların tüm hakları ve sorumluluğu fotoğraf sahiplerine aittir.
Fotoğrafların sahiplerinden izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

 

Manzara Bitkiler Hayvanlar İnsan Netfotograf Özel Yaşam Ayın Konusu
» Deniz » Çiçekler (Evcil) » Hayvanlar (Evcil) » Çalışan İnsan » Foto Sende (Oyun) » Haber » Bisiklet (2009 Haziran)
» Doğa » Çiçekler (Yabani) » Hayvanlar (Yabani) » Çocuk & Bebek » Foto Öykü » Komik » Ekonomi (2008 Haziran)
» Gökyüzü & Bulutlar » Meyveler » Kediler Köpekler » Eller & Ayaklar & Gözler » Nf Buluşma Noktası » Sahne » Detaylar (2008 Mayıs)
» Gün Doğumu Batımı » Türkiye Florası » Kuşlar » Gölgeler & Silüetler » Üst Bant Arşiv » Sokak » Çocuk Olmak (2008 Nisan)
» İlkbahar Dijital Çalışmalar » Türkiye Faunası » İnsan Manzaraları Şehir - Mimari » Spor » Kadın (2008 Mart)
» Kış » Dijital Kurgu Sanatsal - Teknik » Portre » İç Mekan Su Altı » Çalışan Çocuklar
» Nehirler Şelaleler Göller » HDR » Detay Makro » İstanbul » Su Altı » Işık
» Panoramik » Manipülasyon » Gece Çekimleri » Bitki » Kapılar Pencereler Siyah Beyaz » Korku
» Sonbahar Yetişkin » Soyut » Böcek » Kültürel Miraslarımız » Siyah Beyaz » Siyah Beyaz Hatıra
» Yaz » Erotik » Reklam & Moda » Kelebek » Mimari Diğer » Türk İnsanı
  » » Diğer » Obje » Şehir » Diğer » Yeni Yıl
         
» Zıtlıklar
©Copyright 2002 - 2009 - Sitemiz, Türkiye'nin en hızlı Web Hosting sunucularında, Radore Hosting'de barındırılmaktadır.