Açıklama : |
EDİRNE BÜYÜK SİNAGOGU
SANAT TARİHİ RAPORU
Edirne’de Yahudiler
Edirne’ye Yahudilerin göçü, Osmanlı döneminde, Sultan II.Beyazıt(1481-1512) zamanında büyük boyutlara ulaşmıştır. Kral Ferdinand ve Kraliçe İsabella tarafından önce İspanya’dan ardından Portekiz’den kovulan binlerce Yahudi aile, II.Beyazıt’ın rızası ve engin hoşgörüsü ile başta Selanik, Edirne olmak üzere Osmanlı topraklarına göç etmiş ve bu topraklarda kendilerine yeni dünyalar kurmuştu.
Ancak II.Beyazıt döneminde Edirne’ye gelen Yahudiler ilk değildi. Çok önceleri, Roma döneminde Kudüs’teki Hz.Süleyman Tapınağının yıkılması sonucu 70-136 yılları arasında çıkan isyanları takiben sürgün edilen binlerce Yahudi Avrupa içlerine gönderilmişti. (Challaye, Onur) Bu sürgünlerin bir bölümü de Anadolu ve Trakya’ya yerleşmişti ve I.Murat(1360-1389) 1361’de Edirne’yi Bizans’tan alarak fethettiği zaman kentte “Romaniot” olarak adlandırılan bu ilk gruba ait Yahudi aileler vardı. Roma ve Bizans dönemlerinde kendilerine uygulanan özel vergiler ve kanunların yanı sıra dini ibadetlerini gerçekleştirmedeki baskılarla da mücadele eden bu grup, kendilerine özgürlükler vaat eden Osmanlılarla daha rahat anlaşabilmek için Bursa’dan Türkçe bilen Yahudileri Edirne’ye davet ederek onların öğretmenliğinde Türkçe öğrenmişler ve yeni gelenlerle kentteki Yahudi nüfusu artmaya başlamıştı.(Galanti, Çetin, Onur)
Edirne Hahambaşılığı tarafından kurulan Yeşiva, kısa süre sonra Doğu Avrupa’da yerleşik Yahudiler için de dinsel bir ilim merkezi haline gelmiştir. Önceleri öğrenci olarak gelen Macaristan, Polonya ve Rus Yahudilerinin burada gördüğü özgür ortam beraberinde Doğu Avrupa’dan yeni bir göç dalgası başlatır. Bu ikinci grup Avrupa kökenli Yahudiler “Alman” anlamına gelen “Aşkenaz” sözcüğü ile tanımlanır. 1492’de İspanya ve Portekiz’den gelen ve “Seferad” olarak tanımlanan büyük göç dalgasıyla, 1554 yılında Edirne’deki Yahudi nüfusu 10 000 i bulur. (Onur)
II.Murat(I:1421-44, II: 1445-51) ve Fatih(1451-1481) Avrupa ülkeleri ile yapılan anlaşma ve görüşmelerde Yahudi tercüman Levi’nin yararlarını görüyordu. Levi, gençliği İspanya, Fransa ve Polonya’da geçmesi nedeniyle çok dil bilen bir kişilikti. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un alınmasından sonra Rum ve Yahudi halkın sosyal yaşantılarının özgürce devamına izin vermiş ve devrin şeyhülislamı bu konuyla ilgili olarak aşağıdaki fetvayı kaleme almıştır: ”Mezburlar sebb olunmayıp(sövülmeyip) kadimi üzere kinseleri(kilise veya sinagoglar) halleri üzre kalup kendilere ve cümle kinselerine dahl olunmamak ve evlerinde suret(dini resim) ve mihrap olmadıkça Tevrat okuyup ayinleri üzre ibadetlerine kimse mani olmamak...” (Onur)
Edirne’nin başkent olduğu günlerde Almanya’dan kaçıp kente gelen Kalman ve David adlı hahamlar, buradaki Yahudilerin rahat yaşamlarını görünce hahambaşı İshak Sarfati’ye danışarak, ortamın güzelliğini ve Osmanlı yönetimi hakkında olumlu düşüncelerini içeren bir mektupla Avrupa Yahudilerinin ülkeye davet edilmesini istemişler ve hahambaşı İshak Sarfati de istek üzerine aşağıdaki mektubu kaleme alarak Avrupa’daki Yahudi cemaatlerine göndermiştir:
Edirne Mektubu
“...Almanya’daki kardeşlerimiz üzerine çöken, her gün zalim kanunlar, zoraki vaftizler ve sürgünlerle kendini gösteren, ölümden daha acı kederlerini öğrendim. İşittim ki bir yerden kaçıp diğerine gittiklerinde orada kendilerini daha da acı bir kader beklemekte. Kilise ve rahipler, sahte papazlar, Tanrının bedbaht milletine karşı hareket ediyorlar. Doğuya giden herhangi bir İtalyan gemisinde bulunan her Yahudinin denize atılmasına öngören bir yasa hazırlamışlar. Heyhat! Tanrının milletine Almanya’da ne kötü bir muamele uygulanmakta....
Kardeşler ve öğretmenler, arkadaşlar ve tanıdıklar! Ben İshak Sarfati, her ne kadar Fransız kökenli olup Almany |