Açıklama : |
http://img193.imageshack.us/img193/51/medineningl.swf
๑۩۞۩๑ Biz Gül'ü Geç Tanıdık, Aşkı Geç Anladık ๑۩۞۩๑
Her ikisinin de farkına, mevsimi geçtikten sonra vardık.
Bilemedik Gül'ün renginden, güzelliğinden, kokusundan…
Ayıramadık aşkın sesini yüreğimizdeki diğer seslerden…
Baskın çıktı gürültüler aşkın çağrısından…
Gül'ü az olan ya da ona gerektiği kadar önem verilmeyen bir coğrafyada yaşadığımızdan mı bütün Gül'ler (çiçekler) aynı göründü gözümüze ve onun için de böyle oldu...
Hepsinin aynı zamanda açtığını, tomurcuklandığını ve kokularının da aynı olduğunu sanır; Gül'le lâle, menekşeyle leylâk arasındaki farkları pek bilmezdik.
Hem zaten;
leylâk kokan, iğde kokan, Gül kokan, erguvan kokan sokaklardan ne zaman geçtik ki.
Kim elimizden tutup bizi bu sokaklara götürdü, kim bunları gösterdi ki bize.
Kim kılavuzluk etti ki Gerçi farkına varsalar da, kimin zamanı vardı ki bunlardan söz etmeye.
Cihanı velveleye veren bu görüntüler; çoğu karla kaplı taşra günlerinin ne kadarında bulunurdu ki…
Biz Gül'ü Geç Tanıdık, Aşkı Geç Anladık...
Hep beyaz gecelerde, kış mehtabına karşı haykırdık acılarımızı…
Dondurucu zemherilerde yeşile, çiçeğe, Gül'e, ağaca hasret büyüdük.
Gül büyütemedik koynumuzda, Gül suyu yürümedi damarlarımızda…
Gül büyütmenin ne demek olduğunu bilemedik...
Gül'den bir nefes alıp, Güle bir nefes veremedik.
Gül'ü ötelerde hayal edip, uzakları düşündük hep.
Koparılmış bir Gül'ün başında oturup, matemini çekemedik.
Gül büyütenlere özgü bir hâlle hâllenemedik.
Gül'ün kokusuyla sarhoş, Gül'ün bakışıyla meyhoş olamadık.
Gül'e benzetsek de bazı şeyleri, tam anlamıyla Gül'ün ne olduğunu bilemedik. Sesimiz Gül'e yetişmedi, elimiz Gül'e ermedi, yüreğimizden kopup gelen hüzün meltemleri Gül'e değmedi.
Sokaklar acıyı serpti yüreğimize, dağlarda yankılandı sesimiz, dağlar hüznümüzü katmerleştirdi.
Biz Gül'ü Geç Tanıdık, Aşkı Geç Anladık...
Gül'ü vaktinde okuyamadık. Meramımızı Gül yaprağına vaktinde yazamadık.
Gül dalına bir buse konduramadık. Bülbülün iniltisine kulak veremedik, dediklerini bilemedik, yâre bir Gül yaprağı bile götüremedik. Gül hep ötemizde kaldı; bizse ona uzaktan bakakaldık.
Gün geldi tanıyamadık. Ne gülü tanıdık, ne aşkı anladık...
Bir Gül bahçesinde olsak da; cahilliğimizden, bilgisizliğimizden, sezgisizliğimizden hep gidip dikenlere sarıldık.
“Gülü seven dikenine katlanır.” deseler de, biz sadece dikenlerin kanattığı yerlere aldandık.
Dikenler doldurdu dünyamızı, dikenler yok etti Gül'e olan sevdamızı.
Korktuk artık Gül'ün yanına varmaya, korktuk Gül'den terazi tutmaya, korktuk Gül'ü koklamaya Gül bizden ırağa gitti, biz Gül'den ırağa…
Biz Gül'ü Geç Tanıdık, Aşkı Geç Anladık...
Öyle ki, manzara şimdi daha ağlatıcı, daha yürek dağlayıcı, daha gönül bağlayıcıdır. Dilimiz dudağımız kurumuş, hikâye bir gizliye çekilmiştir artık. Bir manzumedir artık geceyi bağrımıza salan ve rengimizi solduran.
Dokununca sen olan...
Dokununca ben olan…
Dokununca hüzünüm olan…
Dokununca hüsranım olan…
Dokununca kederim olan…
Diyeceklerimizi diyecek durumda değiliz şimdi.
Artık bir Gül bahçesinin sahibine duyulan Aşk çaredir derdimize, birde Gül …
Ve mısralardır bizi bize, bizi başkalarına anlatacak olan…
Ve malesef biliyorum ki Gül'ün filiz veren tomurcukları olamadık...
Zaman geçti gün bitti anladım ki çorakmış,
Ne yazık ki meğer gerçek anlamda hiç yetişmemiş gönül bahçemde Gül...
Bu sevda masalı bitmedi defalarca anlatsın yine bülbül…
¸.•°*✿☀ """"""✿*°•.¸♥ ═ೋ*❤*═ೋ═♥ ¸.•°*✿¸.•°*✿☀.•°*✿☀
|